AZERBAYCAN EDEBİYATI

       

         Azerbaycan Türk Edebiyatı

Türk edebiyatlarının, büyük tarihe ve ge leneklere sahip bir kolunu da Azerbaycan Edebiyatı oluşturmaktadır. Azerbaycan Edebiyatı’nm tarihi, onu yaratan halkın tarihî gibi eski ve zen gindir. Azerbaycan Türklerinin bin yıllık tarihleri boyunca geçtikleri mücadelelerle dolu hayat yolu, yaşadıkları sevinçli ve kederli dönemler, elde ettikleri bilgi ve tecrübeler, inandıkları manevî ve ahlâkî kanaatler tüm yönleri ile bu edebiyatta yansımıştır. Son derece elverişli coğrafî mevkide, Asya ile Avrupa’nın kapısında yerleşen, tabiatının güzelliği, topraklarının verimliliği, doğal kay naklarının zenginliği ile seçilen Azerbaycan, zaman zaman kanlı savaşlara sahne olmuş, muh telif zümre ve kavimler bu ülkenin topraklarından geçmiştir. Bu, bir taraftan Azerbaycan’ın kültür servetlerine acımasız darbeler indirmiş, binlerce edebiyat ve medeniyet abidesinin ebediyen mah vına neden olmuştur, öbür taraftan ise, farklı dil lerde konuşan, farklı dinlere inanan, farklı kültür geleneklerine sahip olan muhtelif toplulukların Azerbaycan’da olması, bu eski Türk yurdunun özgün ve tekrarsız bir edebiyat oluşturmasına imkan sağlamıştır.

Azerbaycan tarihinin, özellikle de kültür tarihinin en eski dönemleri hala yeterince bilinmese de, burada zengin kültür katlarının, hem de biribirini etkileyen, biribirinin gelişmesine neden olan kültür katlarının varlığı kuşkusuzdur. Farklı dillerde eser veren, farklı kültürlerin etkisini taşıyan Azerbaycan Edebiyatının bin yıllık tarihî de bu kültür katlarının genişliği ve zenginliği hakkında fikir vermektedir. Şimdiki Azerbaycan topraklarındaki ilk siyâsî kurumManna Devleti, üç bin yıl önce kurulmuştu. Tarihî kaynaklar, Urartu ve Asuri devletleri ile bazen barış, bazen de savaş şartlarında yaşayan Mannalıların, ekonomi ve kültür açısından zamanın gelişmiş halklarından birisi oldukları hakkında bilgi verirler. Mannalılardan kalmış bazı kültür abideleri de bu fikri doğrulamaktadır. Kuşkusuz, Mannalıları yahut, daha sonra MÖ. VII yy. Azerbaycan’da devlet kurmuş Midiyalıları, çağdaş Azerbaycan Türklerinin ecdadları saymak ilmî ve tarihî açıdan doğru değildir. Burada önemli olan, Azerbaycan’ın en eski dönemlerden beri dünyanın kültür merkezlerinden biri olarak öne çıkmasıdır. Bu gelenek ülkenin bütün tarihî boyunca devam ettirilmiştir.

Halk Edebiyatı

Diğer dünya halkları gibi Azerbaycan Türklerinin de yazılı edebiyatlarının temelinde şifahî edebiyat, yahut halk edebiyatı vardır. Gerek dil, gerekse konu açısından yabancı etkilerden her zaman uzak kalmış olan halk edebiyatı, onu yaratan, muhafaza eden ve gelecek nesillere ulaştıran milletin iç dünyasını, hayata bakışını, yaşam felsefesini herhangi bir yazılı kaynaktan daha sağlıklı yansıtır. Diğer taraftan, halk edebiyatındaki mitoloji unsurları, rumuzlar, tarihî olaylarla çağrışımlar, onların en eski dönemlerin yadigârı olduklarını, halkın hafızasında bin yıllar boyu yaşayarak günümüze ulaştıklarını göstermektedir.

Azerbaycan Halk Edebiyatı şekil ve tür açısından çok zengindir. Burada, bir satırlık, ama bir satırında büyük manalar taşıyan atasözlerinden, büyük hacimli destanlara kadar, halk yaratıcılığının en farklı örnekleri vardır. Uzun asırlar boyu derlenip toplanmadığından, araştırıcı, incelemeci nazarlarından uzak kaldığından, halk edebiyatı numunelerinin büyük bir kısmı unutulmuştur. Derlenenler, kitap şeklinde yayımlananlar, alimlerce incelenenler, belki de halkın yarattıklarının binde biridir. Ama deryada damla gibi görünen bu binde bir de, halkın hayatım tüm ayrıntıları ile, tüm renkleri ile anlatmaya yeterlidir.

Halk yaratıcılığımızın en eski türlerinden biri Emek, yahut Zahmet nağmeleridir. Her halkın şifahî edebiyatmda tesadüf olunabilen bu nağmeler, insanın söylediği ilk şiir, bestelediği ilk şarkı olarak adlandırılabilir. Halk edebiyatının diğer örnekleri, özellikle de bayatılar (maniler) ve aşık yaratıcılığı ile mukayesede zahmet nağmeleri edebî yönden basit gözükür. Ama bu basitliğin arkasından ilkinlik,en eskilik durmaktadır. 

Emek nağmelerinin Azerbaycan Halk Edebiyatında en çok yayılmış türleri Holavarlar ve Sayacı sözlerdir. Azerbaycan folklörcülerinin bir kısmının fikrine göre “holavar” terimi “Ho” hayvan ve “var” yani “git” sözlerinin birleşmesinden türemiştir. Bu manada holavar, hayvanı işe çalışmaya çağıran nağmelerdir. Prof. Dr. Azad Nebiyev ise bu meseleye farklı bakmaktadır. Onun fikrine göre, “Çin, Hind ve İskandinav halklarının folklöründeki “ho”, mukaddes öküz (inek) toteminin adı olmuştur. Türk halklarının Azerbaycan, Özbek, Uygur vb. folklorundaki merasim nağmelerinin ekseriyetinde “ho”lar, mukaddes varlık, mutluluk simgesi gibi terennüm olunur. “Holavar” mukaddes varlık hakkında mahni manasını taşır.”

Emek nağmelerinin geniş yayılmış numunelerinden olan Sayacı sözleri ise, göçebe hayatının başka bir alanı ile, koyunculukla ilgilidir. Sayacı sözlerinin menşei hakkında da farklı mülâhazalar mevcuttur. Bu folklor türünün halk arasında yayılmış örneklerini ilk defa derleyerek yaymlayan Feridunbey Köçerli, (18631920) sayacı sözünün Fars dilinde ki “saye”, yani “kölge” sözünden alındığına ihtimal verir. Fars dilinde bu sözün mecazî manası “himaye etmek”, “savunmaktır”. Fars dilinden Azerbaycan Türkçesine de geçen “saye” sözü Kafkasya Türkleri arasında “bolluk”, “bereket” vb. manalarda kullanılmaktadır. Buradan da “sayacı sözlerinin”, yahut “sayacıların” halk arasında “bolluk getiren”, “bereket getiren” vs. anlamlarında kullanıldığı anlaşılıyor. Sayacılar da aşıklar ve dervişler gibi halk arasında gezerek dolaşır ve kendi şarkılarını söylerdi. Sayacı sözleri orjinal müracaatlarla başlar:

Salammelik, say beyler,
Bir birinden yey beyler,
Saya geldi, gördünüz?
Salam verdi, aldınız?
Alnı tepel qoç quzu
Sayacıya verdiniz?
Sefa olsun yurdunuz,
Ulumasın qurdunuz.
Ac getsin avanınız,
Tox gelsin çobanınız
 

Bunun ardınca sayacı, ev hayvanlarını, özellikle de koyunu vasfeder, ondan bolluk ve bereket simgesi gibi söz açar:

Qoyunlu evler gördüm, Qurulu yaya benzer.
Qoyunsuz evler gördüm,
Qurumuş çaya benzer.
Qoyun var kere gezer,
Qoyun var küre gezer,
Geder dağları gezer,
Geler evleri bezer.

Azerbaycan folkloru bir insanın doğuşundan, mezara konulmasına kadar, hayatının tüm aşamalarını yansıtır. Bu açıdan folklor örnekleri, halk edebiyatı numuneleri çok konulu ve çok çeşitlidir. Emek nağmeleri insanı çalışma anında, iş sürecinde tasvir ediyorsa, merasim nağmeleri de, onun şenliklerini ve törenlerini, çocuk folkloru aile ocuk sevgisi ile ilgili duygularını, tapmacalar (bilmeceler) aklını, zekasını nasıl geliştirdiğini, atasözleri geçmiş nesillerin ilim ve idraklerinin tecrübesinden hangi yollarla behrelendiğini, efsane ve esatirler tarihe, düne bağlılığım, latifeler, dünyayı, olayları gülerek anlamak arzusunu vs. açıklamaktadırlar.

Kuşkusuz, halk arasında en fazla popüler olan merasim nağmeleri de Azerbaycan şifahi edebiyatının en eski örnekleri sırasındadır. Belli bir alanda çalışan meslek adamlarının emek nağmelerinden farklı olarak merasim nağmeleri her evde, her ailede bilinir, tanınır. Çünkü bu nağmeler her Azeri Türkünün kutladığı bayramlarla, katıldığı törenlerle ilgilidir. Ecdadlarımızm arzu ve umutları, kaygı ve beklentileri, aynı zamanda onların dünyayı anlamak isteği bu nağmelerde akseder, Folklor uzmanları Azerbaycan Türkleri arasında yayılmış halk merasim nağmelerini ikiye ayırırlar. Bunların bir kısmını, mevsim merasimleri ile bağlı nağmeler, ikinci kısmını ise maişet merasimleri ile bağlı nağmeler oluşturmaktadır. Yeni gün anlamına gelen Nevruz, eski Azerbaycanlıların tasavvurunda, dünyanın yenileşmesi, doğanın tazelenmesi, kışın sıkıntılarından sonra tabiatın yeniden canlanması olarak anlaşılıyordu. Nevruzla ilgili imevsim nağmelerinde, bu halk bayramının getirdiği iyimserlik hissi, hayata, geleceğe güven duygusu önemli yer tutmaktadır:

Novruz, Novruz bahara, Güller, güller bahara, Novruz gelir, yaz gelir, Neğme gelir, saz gelir. Bağçamızda gül olsun, Gül olsun, bülbül olsun. Bağçalarda gül olsun, Gül üste bülbül olsun. Mevsim nağmeleri içerisinde eskiden beri Azerbaycan Türkleri arasında çok yayılmış, Xıdır ve QoduQodu merasimleri ile ilgili olarak yaratılmış nağmelere de sık şekilde tesadüf olunmaktadır. Xıdır, Xıdır Nebi, yahut Xıdır İlyas hakkındaki nağmelerde yeşillik, barbahar ve bereket arzusu, gıda ve ruzi isteği esas yer tutar. Ebedî hayat simgesi olan Xıdır, zor duruma düşenlerin, darda kalanların kurtarıcısı ve yolgöstereni gibi takdim olunur.

“Xanım ayağa dursana,
Yük dibine varsana,
Boşqabı doldursana,
Xızırı yola salsana.”
Maişet merasimi folkloru vasfıhaller, ağılar,
nişan ve toy nağmeleri vs.den oluşmaktadır.

Vasfıhaller kuruluş açısından bayatıları ha tırlatmaktadır. Adından da anlaşıldığı gibi, burada halin vasfı, durumun açıklanması esastır. Vasfı hallar daha çok genç kızlar ve kadınlar arasında yayılmıştı. Nevruz bayramı arefesinde, gelen yeni yılın nasıl olacağı, kimin ne beklediği vs. hakkında vasfıhallar vasıtası ile fal açılarak bilgiler alınırdı. Azerbaycan folklorunun ilk tetkikçilerinden yazar Yusuf Vezir Çemenzeminli bu merasimi şöyle tas vir eder: “Xalqımız arasında Novruz bayramına bir ay qalmışdan başlayaraq çerşenbe axşamı vasfıhal salmag kimi bir adet vardı. Qadın ve qızlar top lanaraq bir badya su qoyar ve hereden bir nişan alaraq suya salardılar. Badya başında oturan qadın tesadüfen eline keçen nişanı sudan çıxarıb bir vasfıhal söyler, bu qayda ile fala saxardılar. De meli, nişan verenin üreyinde bir niyyet olar ve niy yetinin baş vereceyini ve ya vermeyeceyini söy leyen vasfhaldan duyardı”. Mesela birini seven kız için, böyle bir vasfıhalın okunması uğur ala meti idi:

Oturmuşdum sekide,
Üreyim seksekide,
Yardan üç alma geldi,

Bir qızıl nelbekide. Ağılar da halk edebiyatının en eski ve etkili örneklerindendir. Tarihî kaynaklardan da belli olduğu gibi, eski Azerbaycanda yuğ olarak adlanan merasim mevcut idi. Ölen kahramanlar için yuğlama merasimi yapılırdı. Bu merasimde yuğçular ölen kahramanın sıfatlarını anlatırlardı. Yuğ ve yuğçu sözü Azerbaycan Türkçesinde değişikliğe uğrayarak ağı ve ağıçı şeklini almıştır. Halk edebiyatındaki ağılara hem nesir, hem de şiir şekillerinde tesadüf etmek mümkündür. Nesirle olan ağılarda daha çok ölen adamın keyfiyetleri anlatılır, bayanlardan oluşan kısa şiirlerle söylenen ağılarda ise bu ölümün doğurduğu ıstırablar, onun yakınlarına, çocuklarına etkisi vs. tasvir edilir. Azerbaycan ağıları onu yaratan halkın, özellikle de Azerbaycan kadınlarının iç dünyası, onların kardeş, er, evlat ve anababa sevgisi hakkında açık fikir verir. Hacim açısından küçüklüğüne rağmen, her ağı insan hislerinin, insan duygularının derinliğini ve sonsuzluğunu açığa çıkaran dolgun bir eserdir:

Bostanda tağım ağlar,
Basma, yarpağım ağlar. Ne qeder sağam, ağlaram, Ölsem torpağım ağlar.
Keder ve derd üzerinde köklenmiş ağılardan

farklı olarak nişan ve toy nağmeleri şenliği, şuhluğu, esprili havası ve oynaklığı ile seçilir. Azerbaycan halk edebiyatında nişan ve toyun bütün aşamaları ile bağlı şiirler, nağmeler mevcuttur. Bunların arasmda, elçilerin gelmesi, nişan getirilmesi, gelinin eline kına yakılması, gelinin oğlan evine getirilmesi, gelinin ve damadın tarifi vs. merhaleleri ve onlarla ilgili nağmeleri hatırlatmak mümkündür. Aynı zamanda bu nağmeler hal mizahının, alaycılığının tüm inceliklerini yansıtır. Mesela, elçilik yahut nişan için gelen oğlan tarafının nezaketli davranışları, onlarm okudukları nağmelerden de bilinir:

Quda, gelmişikbiz size,
Hörmet ediniz bize,
Bu gün qızımız sizdedir,
Sabah aparırıq bize.

Kızın ata anasmın rızası alındıktan ve toy merasimi gerçekleştikten sonra ise, onlarm okudukları nağmelerin tonu ve mazmunu tamamen değişir:Verdim bir dana, Aldım bir sona,
Ay kız anası, Qalyanayana
Yeni yuvasma sevdiği oğlanın evine getirilen geline müracaatla okunan nağmeler ise inceliği, samimiliği, ile seçilir:
Anam, bacım qız gelin, Elayağı düz gelin.
Yeddi oğul isterem,
Birce dene qız, gelin.
Toy merasimi sona erer, yeni aile kurulur, genç ataananın ilk çocuğu dünyaya gelir. Çocuk folklorunda, babaananm çocuklarının sağlam ve mutlu büyümeleri ile bağlı arzuları var; çocukları eğitmek, onlarm akimi, zekasını geliştirmek, niteliklerini inkişaf ettirmek için zaman zaman halk bilgilerine, halk tecrübesine dayanarak ortaya konulan oyunlar ve nağmeler, bilmeceler ve yanıltmacalar da var. Analık sevgisini, evlat mehebbetini ifade eden laylalar ve okşamalar Azerbaycan çocuk, folklorunun en yaygın numunelerindendir. Bu beşik nağmeleri en munis, derunî hislerin ifadesidir.
Laylalar ve okşamalarla birlikte, Azerbaycan çocuk folklorunda, arzulamalar, beslemeler, nazlamalar, azizlemeler, eğlendirmeler vs. gibi çocuk hayatı ve anaçocuk münasebetleri ile ilgili diğer numuneler de mevcuttur. Mesela, beşikte yatan küçük oğlunu yahut kızını okşayan ana onun nişanı, düğünü vs. ile ilgili nağmeler okur:

Elinde var def,
Üstüde sedef,
Kırmızı köynek,
Geler qızımçün.
 

Küçük yaşlı çocuklar arasındaki oyunlarla ilgili folklor numunelerinin çeşidi de Azerbaycan halk edebiyatında oldukça geniştir. Buraya sanamalar, düzgüler, acıtmalar, çatdırmalar, bahisleşmeler vs. dahildir. Sanamlalar ve düzgüler çocukların hafızalarını geliştirdiği gibi, dilin zenginliklerini açıklayan yanıltmacalar da, onlarm konuşma ka’ biliyetlerinin gelişmesinde önemli rol oynar. Biri birine benzer, ama farklı manalara sahip sözlerden oluşan yanıltmaçlar, aynı zamanda halk edebiyatında dil unsurlarının ne kadar başarılı bir şekilde kullanıldığı hakkında fikir verir: “Getdim gördüm bir derede bir berber bir berberi ber ber beğirdir. Dedim, a berber bu berberi niye ber ber beğdirdirsen? Dedi bu berber ber ber beğiresi berberdir”. Ve yahut: “Bu mis ne pis mis imiş, Bu mis Kaşan misiymiş” gibi yanıltmaçlar, yalnız çocuk konuşmasının gelişmesinde, onlarm düzgün telaffuz kurallarını öğrenmelerinde değil, ayni zamanda çocuklarda bir humor hissinin oluşmasmda da önem taşımaktadır.
Türk halkları arasında bilmece, tapışmak, cummak vs. adlar altında tanınan tapmacalar da Azerbaycan Halk Edebiyatının, özellikle de Azerbaycan çocuk folklorunun geleneksel ve yaygın şekillerinden biridir. Tapmacalar halk hayatının hemen tüm alanlarını ihata eder. klasik Azerbaycan şiirlerindeki muamma ve loğaz, aşık edebiyatındaki bağlama ve gıfübend gibi şiir şekillerinin meydana çıkmasına halk edebiyatındaki tapmacaların da büyük bir etkisi olmuştur.

Azerbaycan Halk Edebiyatının mühim bir kısırımı ata sözleri ve darbimeseller oluşturmaktadır. Halkın tarihî tecrübesini aksettiren ata sözlerimiz, diğer Türk boylarının ata sözlerinden fazla farklı değildir. Bu da yalnız soyumuzun ve dilimizin değil, tarihî bilgi ve tecrübelerimizin de aynı olduğunun bir işaretidir. Türk millî kültürünün muhteşem numunelerinden olan “Kitabı Dede Korkut” destanlarının ata sözleri ile açılması, halkın bu zeka ve idrak numunelerine her zaman büyük önem verdiğini göstermektedir. Nesîmî, Fuzûlî, Vakif vs. gibi orta çağ Azerbaycan şairlerinin eserlerinde de bol bol işlenen ata sözleri, yalnız asırlar boyu smavdan geçirdikleri gerçeklerin değil, hem de onun tarihinin, manevîahlâkî kanaatlarınm ifadesidir. Azerbaycan atalar sözlerinin toplanmasına ve tetkikine XIX. yy.’m ikinci yarısından sonra başlanmıştır. Bütün hayatını bu zengin halk hazinesinin yazıya alınmasına vermiş folklor uzmanı Ebülkasım Hüseynzade’nin tahminen yetmiş yıl zarfmda on binden fazla atalar sözleri toplaması Azerbaycan Halk Edebiyatının diğer alanlarda olduğu gibi bu sahada da zenginliğini, verimliliğini göstermektedir. Azerbaycan atalar sözlerinin büyük ekseriyeti manzumdur. Dahilî kafiyelerden ibaret ata sözleri ile bir sırada iki, bazen dört mısradan oluşan ata sözlerine rastlamak mümkündür.

Diğer halkların edebiyatlarında olduğu gibi Azerbaycan Türklerinin halk edebiyatında da şiir ve nesir türleri birlikte kullanılmıştır. Ancak şiir türleri daha fazladır. Sözlü edebiyatın bu türleri içerisinde en yaygın olanı bayatılar (maniler)dır. Azerbaycan folklorcuları arasında bayatıların menşei ile ilgili farklı fikirler mevcuttur. Tetkikatçıların büyük ekseriyeti bu popüler halk edebiyatı türünü Bayat adlı Türk boyunun adı ile ilgili göstermektedirler. Bayatlar eskiden beri Kuzey Azerbaycan sınırları içerisinde yaşamaktadırlar ve bazı rivayetlere göre Türk dünyasının büyük söz ustası Fuzûlî de bu boydandır. Bayatıların “kadim”, “eski” manalarını bildiren “boyat” sözünden türediğini ve bununla da bu poetik türün en eski zamanlardan beri halkın manevî hayatına dahil olduğunu savunan edebiyatçılar da vardır.
Bayatı halk edebiyatından yazılı edebiyata da geçmiştir. XVI. yy. Azerbaycan klasik şiirinin tanınmış temsilcilerinden birisi olan Şah İsmayıl Hatai aynı zamanda güzel, düşündürücü bayatılar şairidir. XVII. yy. Azerbaycan şairlerinden Mehemmed Emani’nin de kendi yaratıcılığında bayatıya önem verdiği bilinmektedir. Azerbaycan halk edebiyatında müellifli bayatıların en olgun ustası ise, XVII. yy. da yaşamış Sarı Aşık olmuştur. Şiirlerinin birinde “Külli Qarabağın abiheyatı, Nermü nazit bayatıdır, bayatı” diyen XVIII. yy. büyük Azerbaycan şairi Molla Penah Vaqif, bayatıdan bir güzellik, incelik ve olgunluk simgesi gibi söz ediyordu.

Bayatılar da diğer halk edebiyatı örnekleri, özellikle de atalar sözleri gibi halkın tarihini, bu tarihin önemli olaylarını yaşatmakdadır. Mesela,

Apardı tatar meni,
Qul edib satar meni,
Yarım vefalı olsa, Axtarıb tapar meni
bayatısı hiç şübhesiz ki, Azerbaycan’ın Mogoltaralarm yönetimi altına geçtiği XIIXIV yy. eseridir
 

Azerbaycan folklorunun başka bir şiir türühalk mahnıları, musiki ile bedii sözün birleşmesinden türemiştir. Onlar sevgi ve kahramanlık mahnıları olarak iki kısma ayrılmaktadırlar. Sevgi mahnıları derin ve ince lirizmi, hislerin samimiliği ve kıvraklığı ile seçilir. Kahramanlık mahnılarmda ise adından da anlaşıldığı gibi, mücadele, savaş, haksızlıklara karşı barışmazlık ahvaliruhiyyesi öne çıkarılmaktadır. Sevgi konulu halk mahnılarının bazıları diyalogdeyişme şeklindedir. Halk mahnıları popülerlik açısından atalar sözleri ve bayatılarla aynı seviyededir. Buraya kadar üzerinde durduklarımız Azerbaycan halk edebiyatının lirik türleridir. Şiirle birlikte epik tür, yahut nesir de, bu edebiyatta yaygındır. Nağıllar, destanlar, qaravelliler, rivayetler, efsaneler, esatirler, latifeler vs. millî folklordaki nesir türlerini oluşturmaktadırlar.

Her Azerbaycan Türkü, çocuk yaşlarından başlayarak Azerbaycan nağıllarmın çekici ve sihirli dünyasının içine girer, bu dünya ile büyür. Azerbaycan nağıllarında onu yaratan ve yaşatan halkın millî özellikleri, gelenek ve görenekleri, örf ve âdetleri, geçimi dünya görüşü, insanlarla münasebeti, manevî özgürlük uğrunda mücadelesi ön plana çıkar. Azerbaycan nağılları, zaman zaman yazılı edebiyatın faydalandığı zengin kaynaklardan biri olmuştur. XII. asrın büyük Azerbaycan şairi Nizami Gencevi’den başlayarak Azerbaycan Edebiyatının bütün büyük simaları kendi yaratıcılıklarında nağıllara sık sık müracaat etmiş, nağıllardan aldıkları konularda, yeni devirle, yeni meselelerle sesleşen eserler yazmışlardır. Bu açıdan millî folklorun diğer türleri ile mukayesede nağılla daha büyük bir çapta yazılı edebiyatın malzemesini oluşturmuşlardır.

Nağıl toplayıcıları ve araştırıcıları, dünya folklorunun da tecrübesine dayanarak Azerbaycan nağıllarını muhtelif, yönlerden tasnif etmişlerdir. Mesela, bu sahanın ilk araştırıcılarından biri olan yazar Yusuf Vezir Çemenzeminli nağıllarımızı üç gruba ayırmıştır: eski tasavvur ve ayinlerle ilgili nağıllar; tarihî nağıllar ve çocuk nağılları. Çağdaş folklorcular ise derlenmiş ve araştırılmış daha fazla nağıl örneklerini göz önünde tutarak Azerbaycan nağıllarının konu açısından daha geniş tasnifini vermişlerdir. Buraya hayvanlar hakkında nağülar, sihirli nağıllar, tarihî nağıllar, ailegeçimle ilgili nağıllar ve satirik (mizahi) nağıllar dahildirler.

Hayvanlar hakkındaki nağıllar mana açısından daha evvelce sözü edilen sayacı sözlerine benzer. Bu nağıllarda halkın tarihî gelişme merhalelerinde totem olarak kabul ettiği, bu veya başka açıdan kutsallaştırdığı hayvanlarla ilgilidirler. Mesela, Azerbaycan’da yılanın bir totem olarak alındığı çok sayıda nağıllar vardır. Diğer taraftan, Azerbaycan’da yılan pirlerinin, yılan tapmaklarının varlığı da bilinmektedir. Tarihçiler bunu Azerbaycan’ın en eski nüfusunun, özellikle de Midiyalılarm yılana tapınması ile ilişkili göstermekdedirler. Diğer taraftan, yılan dünya folklorunda idrak, zekâ simgesi olarak alınmıştır. Bu, yılanla ilgili Azerbaycan nağıllarında da gözükmektedir. Mesela, “Ovçu Pirim” nağılmda yılan Ovçu Pirim’in ağzına tükürür ve bundan sonra Pirim tüm hayvanların dilini anlar. Azerbaycan nağıllarında yılanla birlikte canavar, horoz, it, öküz, inek vb. hayvanlar da totem olarak geçmişlerdir.

Sihirli nağıllar da ortaya çıkış açısından eski nağıllardandır. Bu nağıllarda insanın mitolojik varlıklara, doğanın dağıtıcı kuvvetlerine karşı mücadelesi yer alır. Adından da anlaşıldığı gibi, Azerbaycan sihirli nağıllarında kahramanlar sihir, cadı, efsun ve mitolojik yardımcılarının sayesinde devler, ejderhalar, periler, cadıkarılar, tılsımlar vs. ile mücadele ediyorlar. Bu nağıllardaki hadiseler, ekser hallerde, zulmet dünyasında, yerin altında, periler ve devler ülkesinde ve diğer fantastik mekânlarda geçer. Sihirli nağıllar tüm fantastik süsüne rağmen aslında halkın sevmediği, barışmadığı kuvvetlere karşı mücadele ruhundan ve isteğinden kaynaklanırlar.

Tarihî nağıllar ise, adından da anlaşıldığı gibi, Azerbaycan tarihinin ayrı ayrı olayları, şahsiyetleri yahut da faaliyetleri, bu ülke ile ilgili olmuş insanların hayatı ile ilgilidir. Azerbaycanda İskender, Dara Şah Abbas ve başka tarihî şehsiyetler hakkında nağıllarm varlığı bu folklor türünün yalnız halk fantazisine değil, aynı zamanda tarihî gerçekliklere dayandığını göstermektedir. Maişeti nağıllar konusu nağıllarm daha büyük bir bölümünü oluşturur. Bu nağıllarm konusu, gündelik hayattan gerçek mücadeleden alınmıştır. Maişet nağıllarının esas kahramanları halkın arasından çıkmış adamlardır. Çoban, nöker, işçi, köylü vb. meslek adamlarından oluşan bu kahramanlar maişet nağıllarında bir kural olarak, nağılın başlangıcında zayıf, kuvvetsiz, zavallı adamlar gibi tasvir olunurlar. Ama içerisine girdikleri hayat şartları, farklı olaylar onları sanki yeniden yetiştirir. Onlar hem aklî, hem de fizikî açıdan kuvvetlenir, karşılarına çıkan zorlukları başarı ile geçerek nağılın sonunda ülke yöneten bir padişah, akıllı bir vekil, adaleti ile tanınan yönetici seviyesine yükselirler.

Esas kahramanlar Keçel, Koşa vb. olan satirik (mizahî) nağıllarda ise, halk gülüş yolu ile kendi düşmanlarına karşı mücadele verir. Bu nağıllarm kahramanları en zor durumlardan, akılları, hazırcevaplılıkları ile kurtulabilirler; özlerinden kat kat kuvvetli düşmanı akim, sözün kudreti ile yenerler. Yüzyıllar boyu, halkın yediden yetmişe her temsilcisi için hayat mektebi olmuş nağıllarm, Azerbaycan folklorunda kendi gelenekleri, üslûp özellikleri meydana gelmiştir. Her bir nağıl peşrev yahut nağılbaşı ile başlayıp, nağılsonu ile biter. Nağılbaşılar diğer dünya halklarının nağıllarının da esas üslubî özelliklerindendir. Ama Türk nağıllarının (Azerbaycan, Özbek, Türkmen vs.) başlangıcındaki nağübaşlarm özelliği ve farkı, onların kural olarak humoristik karakterde olmasındadır. Diğer taraftan, nağılbaşı nağılın mazmunu, konusu ile bağlı kalmaz. Mesela, “Hamam hamam içinde, xelbir saman içinde, deve delleklik eyler, köhne hamam içinde. Hamamcının tası yox, baltacının bal tası yox, Orda bir tazı gördüm, onon da xaltası yox. Qarışqa şıllaq atdı devenin budu batdı, milçek mindim çay keçdim, yabaynan dovğa içdim, heç bele yalan görmemişdim” vs 

Azerbaycan Halk Edebiyatında efsaneler, esatirler ve rivayetlerin de çok sayıda örnekleri vardır. Hayvanlar, kuşlar, yer adları, kaleler, boy halk, nesil, totem adları, sema cisimlerinin adları, tarihî olaylar ve şahsiyetler, dinî unsurlar yanında, Azerbaycan efsanelerinin her birisinde halkın fikir ve amaçları, onun geçmişini anlamak ve geleceği bilmekle ilgili istek ve çabaları esas yeri tutar. Azerbaycan efsane ve esatirlerinin halk arasında toplanmasına yirminci yüzyılın başlarmda başlanmıştır. Arif Acalov’un esatirler, Sednik Pirsultan’m ise efsanelerle ilgili toplama ve derlemeleri, tetkik ve değerlendirmeleri bu folklor türlerinin de Azerbaycan halk edebiyatındaki yaygınlığını, farklı örneklere malik olduğunu ortaya koymuştur. Azerbaycan epik folklorunun halk arasında popüler olan türlerinden biri de latifelerdir. Latifeler aynı zamanda Türk folklorunun konu ve kahraman açısından ortak türüdür. Türk halklarının ortak bir gülüş, mizah kahramanı var. 

O, farklı Türk boyları arasında Molla Nesreddin, Nasrettin Hoca, Nesreddin Efendi, Hoca Nasır Efendi vs. adlarıyla tanınan ve anılan büyük mizah ustasıdır. Azerbaycan folklorunda Molla Nesreddin gibi tanman bu idrakli insanla ilgili yüzlerle latife yazıya alınmıştır. Molla Nesreddin sevinç anlarında da, keder dakikalarındada, toyda da, yasta da her zaman halkın yanında olan, her zaman ona destek veren, maceraları ile onu güldürerek düşündüren ve düşündürerek güldüren büyük bir ustadır. Ama, Molla Nesreddin Azerbaycan latifelerinin yegâne kahramanı değildir. Behlül Danende, Aptal Kasım gibi gülüş ustalarının da çok sayıda latifeleri yazıya alınmış ve halk arasında yayılmıştır. Ayrıca, Azerbaycan’da her bölgenin kendi mizah kahramanları olmuştur ve onların gelenekleri şimdi de yaşamaktadır.

Diğer halkların sözlü edebiyatlarında olduğu gibi, Azerbaycan Halk Edebiyatmda da bu edebiyatın zirvesini destanlar oluşturmaktadırlar. Destanlar Azerbaycan folklorunun halk arasında yaygın ve hacim açısından büyük türlerinden biridir. Destan kelimesi Azerbaycan Edebiyatında bin yıllar boyu kullanılmıştır. Bilindiği gibi, Nizami Gencevide “Hamseye” dahil olan eserlerini “destanlar” olarak adlandırmıştır. Azerbaycan destanları hem şiir, hem de nesrin unsurlarını taşımaktadır. Başka sözle söyleyecek olursak, destanlarda nesr ve nazm parçalan birbirini takip eder; fikir ve mana açısından birbirini tamamlar. Destanm nesr parçaları olayları, durumları anlatırken, şiir parçaları daha fazla kahramanların lirik his ve düşüncelerinden, onların heyecan ve ıstıraplarından söz açarlar.

Asırlardan beri malum olan, halk arasmda geniş alanlara yayılmış, derlenmiş Azerbaycan destanları halk edebiyatı ile ilgili tetkiklerde kahramanlık ve sevgi destanları olarak tasnif edilmiştir. Bu destanların arasındaki farklar da her şeyden önce onların adlarında kendini gösterir. Halkın farklı tarihî dönemlerde kendi bağımsızlığı, egemenliği, insan hakları, toprağının ve yurdunun, kadının ve akrabalarının hür yaşamı için verdiği mücadeleler esasen kahramanlık destanlarına yansımıştır. Bundan farklı olarak sevgi destanları daha fazla aşk romanlarını hatırlatmaktadırlar. Bu destanlarda sevgilisine kavuşmak için mücadeleye başlayan genç aşığın ıstırapları, sevgi yolunda karşılaştığı zorluklar, verdiği savaşlar vs. esas konuyu oluşturmaktadır. Ancak, kahramanlık destanlarında sevgi sahnelerinin, bunun aksine olarak sevgi destanlarında kahramanlık ve savaş sahnelerinin olması da doğaldır. Destan diğer halk edebiyatı türlerinden farklı olarak hayatı daha geniş boyutlarda, daha çeşitli ölçülerde aydınlattığından, tabii ki, burada insan hayatının daha farklı sahneleri göz önüne alınabilir.

Azerbaycan Halk Edebiyatında “Kitabi Dede Korkut, Koroğlu, Molla Nur, Kaçak Nebi, Kaçak Kerem, Settarhan” vs. kahramanlık destanları yaygındır. Bu destanlar farklı tarihî dönemlerin eseri olduğu gibi, onlarda akseden olaylar, tarihî gerçekler de, Azerbaycan halkının hayatının farklı devirleri ile ilgilidir. Mesela, Kitabi Dede Korkut’ta Azerbaycanlıların, daha geniş anlamda ise Oğuz Türkleri’nin X.XI. yy. hayatı söz konusudur. Koroğlu destanı Kafkasya’da ve Azerbaycan’da XVI.XVII. yy.’da cereyan eden tarihî olayların edebî ürünü olarak meydana çıkmıştır. “Kaçak Nebi, Kaçak Kerem, Sattarhan” vb. kahramanlık romanları ise, Azerbaycan Türklerinin Rus ve İran zulmüne karşı teşkilatlanmış bir halde mücadele verdikleri XIX.XX. yy. edebî ürünleridir.

Türk Halk Edebiyatının ve Türk lehçelerinin muhteşem abidesi olan Kitabi Dede Korkut tam olarak bin yıl önceki AzerbaycanTürk hayatının ansiklopedisi olarak adlandırılabilir. İlim alemine ilk kez, 1815′te Alman şarkiyatçısı Henrif fon Dits’in tetkikatıyla çıkan bu eser Azerbaycan’da ilk defa 1938′de yayınlanmıştır. Prof. Hemid Araslı’nm hazırladığı bu neşir bütünlükle Türkiye’de yayınlanan Orhan Saik Gökyay neşrine dayanmakta idi. Azerbaycan halk edebiyatı araştırıcılarının Kitabı Dede Korkut destanı ile ilgili tetkikleri ise 192030 yıllarına tesadüf etmektedir. Stalin’in eski Sovyetler Birliği’nde 1937′de başlattığı “Büyük terör” de zarar gören edebî eserlerden birisi de Kitabı Dede Korkut destanları olmuştur. Pantürkizm tebliği ve milletçiliği ileri sürülerek bu edebî abide yasaklanmış, onunla ilgili tetkikleri olan araştırmacıların bazıları da cezalandırılmıştır. Destanın 1950 ‘de Bakü’de, akademisyen V. V. Bartold’un çevirisinde Azerbaycan alimleri tarafından yayınlanması eski Soyvet yönetimi arasında gerçek bir hiddet fırtınası doğurmuştur Kitabı Dede Korkut destanları üzerindeki yasak, Stalin’in ölümünden sonra kaldırılmış, bu destanla ilgili yalnız Türkiye’de Azerbaycan’da değil diğer Türk Cumhuriyetlerinde (Türkmenistan, Kazakistan), yabancı ülkelerde (ABD, İngiltere, Hindistan vs.) bir sıra dikkati çeken araştırmalar ortaya çıkarılmıştır. Rus dilinin yanısıra destanın tam metni İngilizce, Almanca, İtalyanca, Hırvatça, Litva vs. dillere aktarılmıştır.

Kuşkusuz, Kitabı Dede Korkut Oğuz Türkleri’nin ortak edebî abidesidir. Bu fikri kabul etmekle birlikte, destanın tetkikatçılarmın çoğu onun ortaya çıkış yeri olarak Azerbaycan üzerinde dururlar. Rusya’da bu destanın en tanınmış araştırıcılarından olan V. V. Bartold sonuçta şöyle bir neticeye gelmiştir: “Bu destan çok çetin ki, Kafkasya muhitinden dışarıya formalaşabilirdi”. Gerçekten de destandaki olayların büyük bir kısmı şimdiki Azerbaycan’ın sınırları içerisinde gelişir. Destanın farklı boylarında Gence, Berde, Nahçıvan, Şerur, Dereşam, Derbend, Göğce Gölü vs. gibi bugün de coğrafî açıdan Azerbaycan’a bağlı bölgelerin adı geçer. Destan kahramanları bü bölgelerin vatandaşlarıdır, onların yakın komşuları ise, Gürcü, Abhaz ve başkalarıdır. Destanların tanınmış Türk araştırıcılarından Muharrem Ergin de onların hem dil, hem de tarihîcoğrafî açıdan Azerbaycan’la ilgisi fikrini kabul eder. Muharrem Ergin’in fikrince Türklüğün ortak edebî habidesi, ortak halk destanı olan Kitabı Dede Korkut Azerbaycan’la daha sıkı şekilde bağlıdır.

,GENEL ÖZELLİKLERİ

Türk edebiyatlarının zengin bir kolunu oluşturan Azerbaycan Edebiyatı, genel Türk edebi özelliklerinin yanı sıra kendine özgü hususiyetler kazanmış, bütün Doğu edebiyatlarını etkileyen sanatçılar yetiştirmiş, çok eski bir tarihe sahip bir edebiyat olarak karşımıza çıkmaktadır

Türk edebiyatlarının zengin bir kolunu oluşturan Azerbaycan Edebiyatı, genel Türk edebi özelliklerinin yanı sıra kendine özgü hususiyetler kazanmış, bütün Doğu edebiyatlarını etkileyen sanatçılar yetiştirmiş, çok eski bir tarihe sahip bir edebiyat olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgedeki coğrafî-stratejik konumu ve doğal zenginlikleri itibariyle çeşitli savaşlara meydan olan, zaman zaman el değiştiren ve farklı kültürlerin bir araya geldiği bir ülke olan Azerbaycan coğrafyasında Türk boylarının milattan önceki tarihlerde yaşadığı bilinmektedir. Subar/Suvar, Hun(Eftalit) , İskit, Hazar vd. Türk boylarının çok eski tarihlerde buraya gelerek buradaki politik yapıyı etkiledikleri, bir kısmının ise yerleştiği, tarihi kaynaklarda yer almaktadır. XI. yy sonlarında Selçuklu akınlarının Azerbaycan’da çok kısa bir sürede başarı kazanmasını etkileyen en önemli faktörlerden biri de burada bulunan Türk unsuru olmuştur. Böylece bu bölgenin Türkleşme süreci tamamlanmıştır.

Milattan sonra Azerbaycan’da Zerdüştîlik (3. -4. yy Sasaniler Devleti) , Gök tanrı inancı (6. -7. yy, Hazar Devleti) , Hıristiyanlık (4. yy Albanya) gibi çeşitli dinler var olmuş, 7. yy’da Arap Hilafet ordularının bu bölgeye girmesiyle de İslam dinî yayılmaya başlamış ve bu süreç 9. yy’da bitmiştir. Müslümanlığın kabulüyle Azerbaycan’da Arapça bir bilim ve edebiyat dili olarak kullanılmaya başlamış, El-Azerbaycanî mahlaslı birçok şair ve bilim adamı kendi eserlerini bu dilde yazmıştır. XI. yy’da Azerbaycan’ın Selçuklu Devletine dahil edilmesiyle Arapça giderek Farsça tarafından sıkıştırılmış ve edebiyat eserleri artık bu dilde yazılmaya başlamıştır. Yani Azerbaycan coğrafyasında ilk Türkçe eserin ortaya çıktığı tarih olarak bilinen 14. yy’a kadar burada Arapça ve Farsça yazılmış bir edebiyat geleneğinin oluştuğu görülmektedir. Bu edebiyat dil açısından her ne kadar Türk edebiyatının bir parçası sayılmasa da, sanatçıların Türk olması, eserlerde Türk gelenek, görenek,tarih ve kültürünün yansıtılması, özellikle de daha sonraki dönemlerde Türk edebiyatlarını konu, tür ve şiir tekniği açısından etkilemesi yönüyle büyük önem taşımaktadır.

12. -13. yy’da Azerbaycan’da üç kültür merkezi edebiyat ve sanatın gelişmesine yön vermektedir ve şairlerin de büyük kısmı bu merkezlerde bulunmaktalar. Şemaha(Şirvan) edebî mektebinin temsilcileri Ebül-Üla Gencevî, Feleki Şirvanî, İzeddin Şirvanî, Zülfikar Şirvanî ve Hakanî Şirvanî: Genceyi temsil edenler Nizamî Gencevî, Givami Müterrizi Gencevî, Mehseti Gencevî, Mücireddin Beyleganî; Tebriz ekolünün temsilcileri Katran Tebrizî, Hatib Tebrizî ve diğerleridir. Bunların zaman zaman yer değiştirdikleri de görülmektedir. Hakanî Tebriz’e, Katran Tebrizî Gence’ye, Beyleganî Tebrize, Hatib Tebrizî Bağdat’a vs göç etmişler.

Hindistan’dan Anadolu’ya kadar Türk, Fars, Arap vd. halkların edebiyatlarını büyük ölçüde etkilemiş Hakanî Şirvanî ve Nizamî Gencevî’nin üzerinde özellikle durmak gerekmektedir. Efzeleddin Hakanî Şirvanî (1120-1199) Azerbaycan Divan Edebiyatında birçok ilklere imza atmış bir şair olarak karşımıza çıkar. Şairin 17 bin beyitlik divanının büyük kısmını kasideler oluşturmaktadır. Fahriyye, medhiyye vd. türden eserlerini klasik kaside şeklinde yazan Hakanî, kasideyi dil-üslup, vezin, kafiye ve özellikle Felsefî içerik açısından ulaşılmaz doruklara çıkarmıştır. Onun “Mantıku-t Tayr”, “Medain Harabeleri”, “ Kasideyi Şiniyye” eserlerine birçok şair nazire yazmıştır. Örneğin, 110 beyitlik “ Kasideyi Şiniyye”ye Emir Hüsrev Dehlevî (Miratü-s Sefa) , Abdurrahman Camî (Cilair Ruh) , Ebülkasım Emri Şirazî (Envarü-l Üyün) ,Fuzulî (Enisü-l Kalb) gibi 38 şair nazire yazmış, Hakanî’yi kendi üstatları olarak göstermişler. Azerbaycan Edebiyatında ilk mesnevi olarak bilinen “Tuhfetü-l Irakeyn” adlı eseri, hem de ilk manzum seyahatname sayılmaktadır. Bu eser de klasik seyahatname türüne getirdiği yenilikler açısından dikkat çekmiş, kendinden çok sonra bile Yusuf Nabî (18. yy, Tuhfetü’l Harameyn) , Bahar Şirvanî (19 yy,Tuhfetü’l Irakeyn) gibi şairler bu esere nazireler yazmışlar1.

Doğu edebiyatlarını en çok etkileyen diğer şair ise Nizamî Gencevî’dir(1141-1209) . Her ne kadar Avrupa ve özellikle İranlı araştırmacılar İlyas Yusifoğlu Nizamî’nin Türklüğünü şüphe altına almaya çabalasalar da, gerek şairin kendi eserleri, gerekse de yapılan araştırmalar onun bir Türk olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Devletşah Semerkandî “Tezkiretü’ş -Şüera” eserinde Nizamî’nin 20 bin beyitlik bir divanından bahsetse de, bu gün elimizde sadece 120 gazel, altı kaside ve otuz rubai bulunmaktadır. Muhtemelen şairin diğer şiirleri Türkçe olduğundan saraylara yol bulamadığı için kopyalanmamış ve günümüze kadar ulaşmamıştır. Çünkü o dönemde eserlerin kopyalanarak kitap haline getirilmesi çok büyük masraflar talep ediyor ve bunu da ancak hükümdarlar ve zengin kişiler karşılayabilirdi. Hükümdarlar ve aristokrasi ise Türkçe’yi kendilerine yakıştırmıyor, Farsça eserler sipariş ediyorlardı. Örneğin, Leyla ile Mecnun konusunda bir eser yazmasını isteyen Şirvanşah Aksitan, Nizamî’ye:

Bu taze geline з ekende zahmet,
Fars, Arap diliyle vur ona ziynet…
Türk dili yaramaz şah neslimize,
Eksiklik getirir Türk dili bize.

diye bir mektup yazar. 3 Bu mektup bir taraftan Nizamî’nin Türkçe eserler yazdığını kanıtlaması, diğer taraftan ise o dönemde hükümdarların Türkçe’ye karşı tavrını ortaya koyması açısından ilginçtir. Nizamî’nin sadece Türk ve Doğu edebiyatlarına değil, dünya edebiyatına girmesini sağlayan en büyük eseri “Hamse” (Penç Genc, Beş hazine) adı altında bilinen beş mesnevisidir. Doğu edebiyatlarında bir yenilik olan bu eserleri şairin kendisi ‘destan’ adlandırsa da, bunlardan bazıları (Hüsrev ve Şirin, İskendername) ilk ‘manzum roman’ olarak nitelendirilmektedir. Nizamî “Mahzenü’l Esrar’ (Sırlar Hazinesi, 1170) eserini Selçuklu hükümdarı Behram Şah’a, “Hüsrev ve Şirin” (1180) eserini Azerbaycan Atabeylerinden Cihan Pehlivan’a, “Leyla ve Mecnun” (1188) eserini Şirvanşah Aksitan’a, “Heft Peyker” (Yedi güzel, 1197) eserini ise Marağa hükümdarı Aksungur Alaeddin Körpe Arslan’a sunmuştur. Hayatının sonlarına doğru ve büyük ihtimalle hiçbir sipariş almadan yazdığı “İskendername” (1203-1209) eserini hangi hükümdara sunduğu hakkında ise hiçbir bilgi bulunmamaktadır.

Eserlerinin kapsadığı geniş coğrafya (Avrupa, Asya, Afrika) , burada yaşayan farklı milletler (Türk, Fars, Arap, Hintli, Çinli, Yunanlı, Afrikalı, Rus vs) , genellikle insanlığı ilgilendiren konular (hayat, ölüm, aşk, kader, dünya, tanrı vd) , bu konularda şairin Felsefî-ütopik görüşleri “Hamse”yi oluşturan eserlere emsalsiz bir değer katmaktadır. Ortaçağ hümanizminin zirvesi sayılacak bu eserlerde şah, çoban, hizmetçi, bilgin, asker, şair, bahçıvan, filozof, komutan, mimar, çiftçi ve diğer insanlar arasında ırkî, dinî, kavmî,sosyal ayırım yapılmaksızın, onlara topluma yararlılık derecesine göre değer verilmektedir.
Özellikle hayatının son döneminde yazdığı “İskendername” eserinde Nizamî tüm bilgi ve tecrübesini kullanarak sosyal adalet,ideal hükümdar, ideal toplum,ebedî hayat,bilim, sanat, din, ahlak vb. konulardaki fikirlerini ortaya koymaktadır.

Farsça yazma geleneği 19. yy’a kadar devam etse de, Fars dilli edebiyatın en büyük dehası Nizamî’nin eserleri konusu ve içerdiği fikirler açısından yüzyıllar boyunca Azerbaycan ve Türk edebiyatlarını etkilemiş, eserlerine çok sayıda nazireler yazılmıştır. 13. yy’ın 30’lu yıllarından başlayarak Cengiz Han’ın oğullarının Azerbaycan ve komşu ülkeleri işgal ederek önce Altın Ordu, sonra ise İlhanlılar devletinin terkibine katması; 14. yy’ın sonlarında ise Timur ordularının buraları işgali; ekonomik ve politik hayatı olumsuz etkilese de kültürel gelişimi engelleyememiştir. Bu dönemin en büyük önemi saray edebiyatı geleneğini belli ölçüde zayıflatarak Türkçe eserlerin ortaya çıkmasına imkan sağlamasıdır. Hatta Farsça yazan şairler bile farklı konulara baş vurmaktalar. Marağalı Evhedî(1274-1338) “Cam-i Cem”, Mahmud Şebüsterî (1287-1320) ise “Gülşen-i Raz” eserinde tasavvuf konularını ele almış; Fazlullah Naimî (1339-1396) “Cavidanname”de Hurufiliğin temelini oluşturmuş; Arif Erdebilî(14. yy) Nizamî geleneklerini sürdürerek “Ferhadname” mesnevisini yazmış; Assar Tebrizî(? -1390) ‘sosyal astronomi’ diye niteleyebileceğimiz “Mehr ve Müşteri” adlı mesnevisinde Kopernikus’dan önce Güneş Merkezli Gezegenler sisteminin teorisini vermiştir.

14. yy’a kadar Azerbaycan coğrafyasında Türkçe eserlerin yazıldığını bilmemize rağmen, elimize ulaşan en erken belge İzzeddin Hasanoğlu’nun (? -1360) 13. yy sonu 14. yy başlarında yazıldığı tahmin edilen iki gazelidir. Türkçe şiirlerinde ‘Hasanoğlu’, Farsça şiirlerinde ‘Pur-i Hasan’ mahlasını kullanan bu şair hakkında Devletşah Semerkandî’nin verdiği çok kısa bilgi dışında hiçbir şey bilinmemektedir. Ama elimizdeki gazellerin dili, artık bu dönemde Azerbaycan Türkçe’sinin bir edebiyat, şiir dili olma açısından büyük yol kat ettiğini, bir geleneğin oluştuğunu göstermektedir. Hasanoğlu’nun ilk şiirinde Farsça şiir geleneğinin hâlâ etkili olduğu görülmektedir.

Apardı könlümi bir hoş gemer yüz canfeza dilber.
Ne dilber? Dilber-i şahid. Ne şahid? Şahid-i server.

Men ölsem sen büt-i şengül sürahi eyleme gül gül.
Ne gül gül? Gülgül-i bade. Ne bade? Bade-yi ehmer.

İkinci şiir ise şairin artık Türkçe’ye hakim olduğunu, çeşitli deyim ve teşbihleri hiç zorlanmadan kullandığını ortaya koyar:

Necesen, gel ey yüzi ağum benim
Sen erittin odlara yağum benim.

And içerem senden artıg sevmeyem.
Senin ile hoş keçer çağum benim.

Kışladım kapunda itlerün ile
Oldu küyin üste yaylağum benim.

Hasanoğlu’nun sadece iki şiiri günümüze ulaşsa da, bu şiirler ilk olmaları açısından büyük önem kazanmaktadır. Türkçe divanı günümüze tam olarak ulaşan ilk şair Kadı Burhaneddin’dir (1344-1398) . 1393 yılında, yani şair henüz hayattayken kopyalanan bu divanda 319 gazel, 20 rubai, 108 tuyug ve birkaç müfret bulunmaktadır. Tuyug türünü divan edebiyatına ilk getiren şair olan Kadı Burhaneddin’in eserlerinde aşk ve kahramanlık motifleri ağır basar. Dili sade ve canlı halk konuşma dilidir:

Könlüni garahladı göz garası,
Gör meni nene saldı göz garası
Dirilmek yeg tağınğan imkan var
Necesi dirile eşg avarası

Bu dünya bir nefes üçün olmış yalak
Dibi yahındır onun degil irah
Zülfüni tağıtma cem eyle,begüm
Yohsa olur bu cahan alah-bulah

Şairin şiirlerinde zaman zaman görülen vezin ve ifade hataları Azerbaycan edebiyat dilinin bu dönemde henüz tam işlenmediğini göstermektedir. Bu dil daha sonraları Nesimî tarafından geliştirilecek,Fuzulî’yle de zirveye ulaşacaktır.

Azerbaycan Tarihi’nden

Rus-İran savaşlarını izleyen, Gülistan(1813) ve Türkmençay (1829) Barış Antlaşmaları sonucu ikiye bölünmüş Azerbaycan, bugüne kadar değişik rejimler altında sömürge olarak varlığını sürdürmüştür. Kuzey Azerbaycan önce Çarlık Rusya’sı boyunduruğunda Kafkas Azerbaycan’ı, sonra Sovyet Rusyası yönetimi altında Sovyet Azerbaycan’ı olarak varlığını sürdürmüş, ancak 1991 yılında bağımsızlığını ilan ederek Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti adıyla özgürlüğünü kazanmıştır. Güney Azerbaycan ise, önce İran Şahlığı yönetiminde, şimdi de İran İslam Cumhuriyeti yönetimi altında varlığını sürdürmektedir. Azerbaycan Türkleri, Rus ve Fars hegemonyası altında kendi dilini, geleneklerini, soykökünü kaybetmemek için kültürel kimlik arayışlarını, bu yolda büyük bedeller ödeyerek bugüne kadar taşımıştır.

Azerbaycan, 1. Petro (1696-1725) zamanından başlayarak; Çarlık Rusyası’nın yayılma politikasının ana unsuru olan, işgal planları arasında önemli bir yer tutmaktaydı. 18. yüzyılda hanlıklara bölünmüş Azerbaycan’ı, 1786 yılında siyasi amaçlarla gezmiş Rus subayı Burnaşev, buradaki Şeki, Karabağ, Guba, Şamahı, Bakü, Nahçıvan, Gence, Tebriz, Erdebil, Hoy, Urumiye, Talış, Marağa, Maku hanlıklarının kimilerinin idari yapısının yarı bağımlı, kimilerinin ise bağımsız olduğunu saptamıştır. Bunlardan Urumiye, Şeki, Karabağ, Guba ve Hoy Hanlıkları, diğerlerine göre daha güçlüydü. 18. yüzyılın 2. yarısında, bu hanlıkların liderleri, herbiri ayrı ayrı siyasal güçlerini artırdıkça, Azerbaycan hanlıklarını kendi yönetimlerinde bir devlet çatısı altında toplamak amacını gütmekteydiler. Güney Azerbaycan’da Urumiye Hanı Feteli Han Efşar, Kuzey Azerbaycan’da ise, Şeki Hanı Hacı Çelebi ve Guba Hanı Feteli Han Gubalı bu amaçla çaba harcamışlardır.

1790 lı yıllarda, İran’da Türk kökenli Kacarlar yönetime geldikten sonra, kuzey hanlıkları birbiri ardısıra bağımsızlıklarını yitirerek, Kacarlar’ın hükümranlığı altında birleştiler. Güney Azerbaycan’da ise Rusya’nın istilacı siyaseti güçlendi. 18. yüzyılın sonlarında, İran’daki Azerbaycan-Türk boyundan olan Kacarlar’ın hakimiyete gelmesinin ardından, Kuzey Azerbaycan’daki hanlıkları da (tüm Güney Kafkasya’yı) egemenliği altına almaya çalışan Muhammet Şah’ın Kacar Devleti ile Rusya arasında birçok çatışmalar oldu

3 Ocak 1804 tarihinde, Gence Hanı Cevad Han’ın güçlü direnişine karşın, Ruslar, gence Kalesi’ni işgal ettiler. Cevad Han ve oğlunun da ön saflarda can verdiği savunmada, çok kan döküldü.

Rus Orduları’nın Kafkasya’daki başarıları Osmanlı’yı ve İran’ı rahatsız etmeye başladı. Fransa ve İngiltere ise, Rusya’nın Kafkasya’daki ilerlemesini, İran ve Osmanlı eliyle durdurmaya çalışıyordu.

10 Temmuz 1804 tarihinde, Rusya ile İran arasında savaş başladı. Rus Ordusu, birbirinin ardısıra, Karabağ, Şeki, Şirvan, Guba, Bakü, Lenkeran Hanlıkları’nı ele geçirdi. Böylece, kuzeydeki birçok hanlık Rusya’nın egemenliğine girdi. Kacar Orduları’nın, Rusları durdurma çabaları başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun sonucunda, İran ile Rusya arasında 13 Ekim 1813 tarihinde Gülistan Barış Antlaşması imzalandı. Çar 1. Aleksandr’n temsilcisi Rus Ordusu Başkomutanı general Nikolay Rtişşev ve İran Şahı Feteli Şah Kacar’ın resmi temsilcisi Mirze Abdül Hasan Han tarafından imzalanan “ebedi barış ve dostluk” antlaşması ile, antlaşmanın taraflarına karşı savaşan bir halk, antlaşmaya taraf dahi olmaksızın iki parçaya bölündü. Bu sonuç, güç ve adaletsizliğin, gücünü birleştirmeyi bilmeyenlere karşı, bugüne dek süren zaferi oldu. 11 maddeden oluşan bu antlaşmaya göre, bu iki istilacı devlet (Rusya ve İran) arasındaki sınır hattı Aras Nehri olarak kabul edildi ve Azerbaycan, Kuzey Azerbaycan ve Güney Azerbaycan olarak ikiye bölündü. Sonraları, halk arasında çok yaygınlaşan şu dörtlük, bir ulusun bölünmüşlüğünün yüreklerde oluşturduğu ortak acıyı dile getirdi:

Arası ayırdılar
Su ile doyurdular
Men senden ayrılmazdım
Zülm ile ayırdılar.

İran Kacar Şahlığı, Gülistan Antlaşması ile Güney Kafkasya topraklarından vazgeçmek istemiyordu. Bu kez de İngiltere ve Fransa’nın yardımı ile kaybettiği toprakları geri alma savaşına girişti. 16 Temmuz 1826 tarihinde kuzey hanlıklarını geri almak amacıyla başlatılan bu savaşlarda, veliaht Abbas Mirze komutasındaki Kacar Ordusu’nun yenilgisi sonucunda, 10 Şubat 1828 tarihinde Türkmençay Barışı imzalandı. Bu antlaşmaya göre, Nahçıvan ve Revan Hanlıkları da Rusya’ya verildi. Rusya, 1850 yılında Revan Hanlığı’ndan Erivan vilayeti yaratarak, gelecekte oluşturulacak Ermenistan Cumhuriyeti’nin temelini attı.


   www.vahapacil.tr.gg

 

Türkiye Plakalari


01 ADANA
02 ADIYAMAN
03 AFYON
04 AĞRI
05 AMASYA
06 ANKARA
07 ANTALYA
08 ARTVİN
09 AYDIN
10 BALIKESİR

11 BİLECİK
12 BİNGÖL
13 BİTLİS
14 BOLU
15 BURDUR
16 BURSA
17 ÇANAKKALE
18 ÇANKIRI
19 ÇORUM
20 DENİZLİ

21 DİYARBAKIR
22 EDİRNE
23 ELAZIĞ
24 ERZİNCAN
25 ERZURUM
26 ESKİŞEHİR
27 GAZİANTEP
28 GİRESUN
29 GÜMÜŞHANE
30 HAKKARİ

31 HATAY
32 ISPARTA
33 İÇEL
34 İSTANBUL
35 İZMİR
36 KARS
37 KASTAMONU
38 KAYSERİ
39 KIRKLARELİ
40 KIRŞEHİR

41 KOCAELİ
42 KONYA
43 KÜTAHYA
44 MALATYA
45 MANİSA
46 KAHRAMANMARAŞ
47 MARDİN
48 MUĞLA
49 MUŞ
50 NEVŞEHİR

51 NİĞDE
52 ORDU
53 RİZE
54 SAKARYA
55 SAMSUN
56 SİİRT
57 SİNOP
58 SİVAS
59 TEKİRDAĞ
60 TOKAT

61 TRABZON
62 TUNCELİ
63 ŞANLIURFA
64 UŞAK
65 VAN
66 YOZGAT
67 ZONGULDAK
68 AKSARAY
69 BAYBURT
70 KARAMAN

71 KIRIKKALE
72 BATMAN
73 ŞIRNAK
74 BARTIN
75 ARDAHAN
76 IĞDIR
77 YALOVA
78 KARABÜK
79 KİLİS
80 OSMANİYE
81 DÜZCE

Insanin En Hayirlisi Insana Hayri Dokunanidir

Sitene Ekle


EDEBİYAT DÜNYASI
 
ÜLKEMİZİ TANIYALIM
 

TURKİYE

 

       ADANA 01,
 
      AĞRI 04,
 
       ADIYAMAN 02,
 
    AFYON 03
 
  AKSARAY 68
 
  AMASYA 05
 
  ANKARA 06 (BAŞKENT)
 
  ANTALYA 07
 
  ARDAHAN 75
 
  ARTDVİN 08
 
  AYDIN 09
 
  BALIKESİR 10
 
  BARTIN 74
 
  BATMAN 72
 
  BAYBURT 69
 
  BİLECİK 11
 
  BİNGÖL 12
 
  BİTLİS 13
 
  BOLU 14
 
  BURDUR 15
 
  BURSA 16
 
  ÇANAKKALE 17
 
  ÇANKIRI 18
 
  ÇORUM 19
 
  DENİZLİ 20
 
  DİYARBAKIR 21
 
  DÜZCE 81
 
  EDİRNE 22
 
  ELAZIĞ 23
 
  ERZİNCAN 24
 
  ERZURUM 25
 
  ESKİŞEHİR 26
 
  GAZİANTEP 27
 
  GİRESUN 28
 
  GÜMÜŞHANE 29
 
  HAKKARİ 30
 
  HATAY (ANTAKYA) 31
 
  İÇEL 33
 
  IĞDIR 76
 
  ISPARTA 32
 
  İSTANBUL 34
 
  İZMİR 35
 
  KAHRAMANMARAŞ 46
 
  KARABÜK 78
 
  KARAMAN 70
 
  KARS 36
 
  KASTAMONU 37
 
  KAYSERİ 38
 
  KİLİS 79
 
  KOCAELİ 41
 
  KONYA 42
 
  KIRLARELİ 39
 
  KIRIKKALE 71
 
  KIRŞEHİR 40
 
  MALATYA 44
 
  MANİSA 45
 
  MARDİN 47
 
  MUĞLA 48
 
  MUŞ 49
 
  NEVŞEHİR 50
 
  NİĞDE 51
 
  ORDU 52
 
  OSMANİYE 80
 
  RİZE 53
 
  SAKARYA 54
 
  SİİRT 56
 
  SİNOP 57
 
  SİVAS 58
 ,
  TEKİRDAĞ 58
,
 
  TOKAT 60
,
 
  TRABZON 61
,
 
  TUNCELİ 62
,
 
  UŞAH 64
,
 
,
  VAN 65
 
 , YALOVA 77
 
 , ZONGULDAK 67
 
,  ŞIRNAK 73
,

  www.vahapacil.tr.gg   

DUYURU PANOSU
 

SİTEMİZİN ANASAYFASINDA MEHMET AKİF ERSOY'DAN SAFAHAT DİNLEYEBİLİRSİNİZ..

EDEBSİZ BİR EDEBİYAT OLMAZ...

www.vahapacil.tr.gg


SİTEMİZE BİZİMLE İLETİŞİME GEÇEREK KATKIDA BULUNABİLİRSİNİZ...


SİTEMİZDE EDEBİYATI HER AÇIDAN YAŞAMANIZ DİLEĞİYLE..Y


BAŞARACAĞINA İNANMAK BAŞARMANIN YARISIDIR...


SİTEMİZDE OYUN OYANAYABİLİRSİNİZ..


sitemizin radyo kısmında radyo dinleyebilir canlı istek kısmını tıklayarak istek isteyebilirsiniz..

EDEBİYAT DÜNYASI..LİNKİYLE SİTEMİZİ TWİTRDAN TAKİP EDEBİLİRSİNİZ

VAHAP ACIL
www.vahapacil.tr.gg
 
EDEBİYAT KAYNAK SİTESİ
 
Bugün 64451 ziyaretçiEDEBİYAT SİTESİ ZİYARETÇİLERİ

ben ten
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol